1 Eylül 2012 Cumartesi
Zehir Paradoksu: Azı karar, çoğu zarar
19. yüzyıldan kalan kafatası şeklindeki şişe, loş ışıkta el yordamıyla ilaç arayan birine, içeriğinin ne denli önemli olduğunun işaretini veriyor.
16. yüzyıl hekimi ve simya bilgini Paracelsus’a göre, tüm maddeler birer zehir. Aralarında zehir olmayanı yok. Zehir ve devayı birbirinden ayıran ise doz...
Yeri geldiğinde sinsi bir katil zehir. Yeri geldiğinde de yaşama dair dersler öğretiyor...
Zehir neredeyse insanlığın varoluşundan beri art niyetli hedeflere ulaşmak için kullanıldı. Eski Atinalılar, Spartalıları kuyularına zehir katmakla suçlamıştı. Ortaçağ’ın Tatar savaşçıları veba kurbanlarını zehir olarak kullanmış, hastalık yaymak için mancınıkla düşman surlarından içeri atmıştı. Bugün dahi zehir, uluslararası çapta kötülük peşinde olan bazı kişiler tarafından tercih edilen bir silah.
Yakın ödnemde Ukrayna Devlet Başkanlığı’na seçilen Viktor Yuşçenko’nun dioksinle zehirlenmesi de buna bir örnek. Fiziksel deformasyon dahil bir dizi tuhaf belirtiyi de içeren, gerçek yaşama dair bu suç öyküsü, zehrin sadece bir bilim değil sanat da sayıldığı 15. yüzyıl İtalyası’ndan fırlamış gibi. Ancak zehir öldürebildiği gibi, iyileştiriyor da. Bir zehir seçin; seçitiğiniz zehir büyük olasılıkla tedavi amaçlı da kullanılıyordur. Arsenik, lösemi tedavisinde kullanıldı. Frenginin tedavisinde kullanılan ilk yöntemlerden biri cıvaydı. Zehir dozda ve en önemlisi de niyette.
MİNİ MİNİ BİR DAMLA DİMETİL CIVA
Dartmouth Üniversitesi’nde toksikolog ve kimya profesörü olan Karen Wetterhahn, 14 Ağustos 1996’da yanlışlıkla sol eline bir damla, mini mini bir damla dimetil cıva sıçrattı. Wetterhahn, toksik metallerin hücre zarından geçtiğinde nasıl kansere yol açtığı konusunda uzmandı. Laboratuvarında o zehirli damlacığı sıçrattığında hiç önemsemedi; ne de olsa lateks eldiven giymişti. Ama işte o damlacık ölümüne neden olacaktı.
Dimetil cıva, eldivenden geçecek kadar uçucu ve tehlikeliydi. Beş ay sonra Wetterhahn kapılara çarpmaya, sözcükleri ağzında gevelemeye başladı. Ve hastanede geçirdiği üç haftanın ardından komaya girdi. Wetterhahn’ın öğrencilerinden ve artık kendisi de bir kimya profesörü olan Diane Stearns, “Onu görmeye gittim ama bu, düşündüğümden farklı bir koma haliydi,” diye anımsıyor. “Çırpınıp duruyordu. Kocası, eşinin yanaklarından gözyaşlarının süzüldüğünü görmüştü. Acı çekip çekmediğini sordum. Doktorlar, ‘Beyni acıyı dahi algılayamıyor gibi görünüyor’ demişti.”
Karen Wetterhahn beş ay sonra yaşamını yitirdi. 48 yaşındaydı; evli ve iki çocuk annesiydi. Doktorlarından biri, cıvanın, beyin hücrelerini “termitler tarafından aylarca kemirilmiş gibi” yiyip bitirdiğini söyledi. Bu denli zeki, titiz, üstün nitelikli bir toksikolog nasıl böylesi trajik bir sonla yaşamını yitirmişti?
GİZEMLİ VAK: NAPOLEON B.
Kurban Napoleon Bonaparte, 5 Mayıs 1821 tarihinde, Waterloo yenilgisinin ardından sürgüne gönderildiği St. Helena’da öldü. Bir sonraki sabah yapılan otopsi, midesinde belki de kanserli olan bir ülserin neden olduğu delinmeyi ortaya çıkardı.Gerçek ölüm nedeni? Hâlâ tartışma konusu. Bazı teoriler:
Politik cinayet
Uluslararası Napoleon Derneği’nin kurucusu Ben Weider’e göre, arsenik zehirlenmesiyle öldürüldü. Weider 40 yıldan uzun süredir dur durak bilmeksizin Napoleon’un ölüm nedenini araştırıyor. Napoleon’un, kökten bir çözüm olarak onu ortadan kaldırmak isteyen Britanyalı ve Fransız kraliyet yandaşları tarafından zehirlendiğini düşünüyor. Weider, hipotezinin en önemli delili olarak Strasbourg Adli Tıp Enstitüsü’nden Fransız toksikolog Pascal Kintz’in gerçekleştirdiği saç analizini sunuyor. Kintz, Napoleon’un saç örneklerini ikinicil iyon kütle spektometresi olarak bilinen karmaşık bir teknikle inceledi. Ve bu analiz sonucunda arseniğin vücudunda uzun süredir mevcut olduğu doğrulandı. Kintz arseniğin buraya nasıl veya neden geldiğine dair fikir yürütmekten çekinse de, Weider, “Napoleon’un planlı ve kasıtlı blir biçimde tehirlendiği” konusunda ikna olmuş. “Gerisi hikâye.”
Çevresel zehirlenme
Newcastle Üniversitesi’nden (İngiltere) immünolog David Jones’un kuramı, duvar süslemesinden zehirlendiği yönünde. Napoleon’un son yıllarını geçirdiği Longwood Malikânesi’ndeki duvar süslemesi, bakır arsenit adı verilen bir arsenik bileşiği olan Scheele yeşiliyle boyanmıştı. Olasılıkla St. Helena’nın nemli ortamında varlık gösteren belirli küflerin varlığı havaya arsenik yaymış olmalı.
1950’nin sonlarında Amerika’nın İtalya büyükelçisi Clare Boothe Luce’a da, yatak odasının tavanında yer alan gül biçimindeki sıva süslemelerden dökülen boya parçacıklarının neden olduğu arsenik zehirlenmesi tanısı konmuştu.
Yanlış tedavi
Kalp patoloğu Steven Karch, onu doktorları öldürdü diyor. Doktorları Napoleon’a içinde tartar emetiğinin de bulunduğu yüksek dozlarda müshil ve ölümünden önceki gün ie çok yüksek bir doz, tatlı sülümen denilen cıva klorür vermiş. Karch, ilaçların Napoleon’un elektrolitlerini tümüyle darmadağın ettiğini, kalp ritmini bozup kalbinin durmasına neden olduğunu söylüyor. Patoloji dilinde Napoleon’un ölüm nedeni, tıbbi ihmalkârlığın meydana getirdiği ve kronik olarak arseniğe maruz kalması sonucu kötüleşen kalp aritmisi.
Hastalık
Fransa’nın önde gelen Napoleon dönemi tarihçileri arasında yen alan Jean Tulard, otopsi raporunda da belirtildiği üzere kanser ve ülserler diyor.
Kintz’in gerçekleştirdiği saç analizi Tulard’ı ikna etmiş değil. Onun tahminine göre saçın kaynağı -gerçekten Napoleon’a ait olup olmadığı- kesin kanıt olmasına engel oluşturan pek çok sorudan biri. En önemlisi de Tulard zehirlenme kuramını, henüz kimsenin Napoleon’a suikastle ilgili herhangi bir veri bulunamaması nedeniyle dikkate almıyor. “Sahte bir tartışma konusu,” diyor, “nasıl öldüğünü bilmek önemli olsa dahi...”
İntikam
François de Cande-Montholon gururlu bir edayla, “Atalarımdan biri yaptı,” diyor. (“Ben bir aristokratım. Aristokratlar devrimi benimsemez ve Napoleon’un yaptığı da devrimdi.”)
Cande-Montholon’un büyük-büyük-büyük-büyük-büyükbabası Montholon Kontu, Napoleon’la birlikte St. Helena’ya gönderilmişti. Napoleon, kontun eşiyle bir ilişki yaşamış, bu ilişkiden bir de çocukları olmuştu. Montholon Kontu’nun, Napoleon’un şarap mahzeni ve yemeklerinden sorumlu olduğu görülüyor.
Peki, intikam almak için Napoleon’un şarabına zehir katmış olabilir mi?
Sonuç yok...
Georges Pompidou Hastanesi’nde (Paris) adli patolog olarak görev yapan Paul Fornes, “Hem herkes haklı, hem de hiç kimse haklı değil” diyor. 1821 tarihli otopsi raporu ve diğer tarihi kayıtları inceleyen Fornes’in vardığı sonuç: “Napoleon öldüğünde kanser hastası olabilir ama kanserden ölmedi.” Ayrıca saç analizi arseniğin varlığına işaret etse de hiç kimsenin arseniğin ona kasıtlı olarak verilip verilmediği (ya da arseniğin Napoleon’u öldürüp öldürmediği) konusunda bir şey söyleyemeyeceğini belirtiyor. Fornes’in düşüncesi zehirle cinayet suçlamasının hiçbir mahkemede geçerli sayılamayacağı yönünde.
İstediğinize inanabilirsiniz. Doktor ve Fransız tarihçi Jean-François Lemaire söz konusu tartışma çerçevesinde yaşanan kargaşayı (basın toplantıları! Gazete haberleri!) küçümseyerek “Tarih ve bilim dünyasını geride bırakmış durumdayız,” diyor.
“Bu olay, artık eğlence dünyasına mal oldu.”
BUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?
Belli bir yiyecek, bitki ya da kimyasal maddenin evdeki kedinizi hasta ederken, size hiç zarar vermemesinin nedeni nedir? Seçici toksisite. Bir arada yaşasalar dahi, bir canlının zarar gördüğü bir kimyasal maddenin diğer canlıya zarar vermemesi bundan kaynaklanır. Biyolojik çeşitlilik, bir tür (laboratuvar hayvanları) üzerinde uygulanan deneylere dayanarak, kimyasal bir maddenin başka bir türdeki (insanlar) toksik etkilerini kestirmesini güçleştirir. Ne var ki, biyolojik çeşitlilikten yararlanarak, bir tür için öldürücü olan, ama başka bir türe zarar vermeyen tarım ve böcek ilaçları gibi etken maddeleri yaratmak da mümkündür.
Benzer canlı türleri dahi bir kimyasal maddeye oldukça farklı şekillerde tepki verebilir. Örneğin, aynı kimyasal maddeyi bir fareye, bir keneye ve bir hintdomuzuna verdiğinizde, her birinin tepkisi tamamen farklı olabilir. Biri ölebilir, biri azıcık hastalanabilir, biri ağır hastalanabilir, birine ise hiçbir şey olmayabilir.
Aynı canlı türü içinde dahi, ince genetik farklılıklardan dolayı kimyasal maddelere değişken tepkiler ortaya çıkabilir. Sözgelimi, kafeini ele alalım. Bazı insanlar az miktarda kafeinle dahi gergin hale gelirken, bazı insanlar ise birkaç fincan espresso içtikten hemen sonra yatağa girip bütün gece deliksiz bir uyku çekebilirler.
New Jersey Kanser Enstitüsü direktör yardımcısı ve toksikolog Dr. Mike Gallo’yu toksikolojiyi incelemeye yönelten ilk etken işte bu farklılıklar olmuştu. Gallo’ya göre, “toksikoloji insana biyolojiyi anlama olanağı verir.”
Kaynak:National Geographic
Etiketler:
arsenik,
canlı,
dartmouth üniversitesi,
dimetil cıva,
doktor,
Fransa,
insan,
kanser,
Napoleon Bonaparte,
Newcastle,
otopsi,
Paris,
St. Helena,
Strasbourg,
toksik madde,
Toxic,
Waterloo,
zehirlenme
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)