Sözcüklerin bile
bizi terk ettiği puslu gecelerde sadece isyan etmek her defasında elimizden
gelen. Geçmişin bir daha hiç yaşanmayacak olması kendimizden uzaklaşmak için
bir sebep belki de. Her insanın iç dünyası karmakarışıktır. Ama dışa yansıttığı
herkes gibi olma çabası onu diğer insanlarla aynı yapar.
Hayatını bir
felsefeye dayandırmadan yaşayan herkes kaybeder biraz biraz. Kimileri de sırf
kaybetmek uğruna yarışır birbiriyle; inanmak başarmanın yarısı iken kaybetmekle
galip gelmek rolleri değiştirdiği vakit inançsızlık ile imtihan gerçekleşir.
Hayatta hep kolaya kaçanlar tercih eder bu yolu; sorgulatıcı cümleler duymaktan
hoşlanmaz, at gözlüğüyle yalnızca önlerine bakmak isterler. Geleceğe dair en
ufak bir serzeniş yoktur umursamazlığın boşalttığı zihinlerinde. “Kim” lerden
arınıp “ne” lere odaklanmaktan küf tutmaya meyillidir yaşantıları. Günlerin
gelip geçmesi hiçbir anlam ifade etmez onlar için. Sorsan hepsi telâş
içindedir; fakat sorsan hepsi farkındalardır neyin ne olduğunun. Nesnelerin
büyülü ormanında kaybolan masum kişiliklerini ararlar sorsan. En ufak bir
çetrefile tahammül edemez; birkaç kelâm zıtlıkta sırt çevirirler olan bitene.
Tutundukları dal onları bilinç ekseninden uzaklaştırmış, düşünmenin âdeta yasak
sayıldığı başka bir boyutta yaşar vaziyete getirmiştir. Geçiciliğin sonsuz
rahatlatıcılığına o kadar kaptırmışlardır ki kendilerini, karşılarına çıkan
dolambaçlı yollardan kaçıp büyük bir adamken küçük bir çocuğa dönüşüverirler en
sonunda. Genç olmak dinç olmak demektir ama gençliği bir tutam heves uğruna
çarçur ettiklerini sezdikleri o an her şey için çok geç olacaktır.Çevresindeki kuru gürültüden aynadaki yansımasına sığınabilenler kaybetmenin çukuruna düşmeden ayakta kalabilirler. Bu da öncelikle kaybetmenin meziyet olmadığını kendi benlik hesaplaşmasında kabullenmek ve kaybetmeyi huy edinmişlerin yaptıkları çağrılara kulak asmadan soru işaretlerinin de bulunduğu başka bir dünyaya adım atmakla mümkün olur.
Ceren Türkay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder