31 Ağustos 2012 Cuma
Avustralya'da Sigaraya Darbe
Avustralya, sigarayla mücadelede büyük bir adım attı. Yüksek Mahkeme, sigara paketlerinde marka logolarını yasakladı.
Artık tüm paketler üzerinde sigaranın zararlarını anlatan fotoğraflar olacak şekilde yeşil renkte basılacak.
TÜM dünyada sigaraya ilgiyi caydıran politikalar artarken, Avustralya'da dün alınan bir karar, bu güne dek sigaraya vurulan en büyük darbe oldu.
Avustralya Yüksek Mahkemesi'nin onayladığı kararla birlikte aralık ayından itibaren ülkede satılan bütün sigara paketleri tek tipte olacak. Düz yeşil renkte üretilecek sigara paketlerinin üzerinde marka isimleri sade bir biçimde yer alacak.
Marka logolarının bulunmayacağı sigara paketlerinde, sigara tüketimine bağlı hastalıkları gösteren resim ve uyarı ibareleri yerleştirilecek. Yıllardır bu yasanın onaylanmasını isteyen Avustralya hükümeti başta BTA, Philip Morris, Imperial Tobacco ve JTI gibi dünyanın önde gelen sigara şirketleri ile mücadele etmişti.
Uzmanlar paketlerde marka isimlerinin yer almamasının şirketlere 'milyar dolarlık kayıp' yaşatacağını öngörürken şirketlerin vergilerini ödemeye de devam edeceği bildirildi.
Savunmaya bak
BTA sözcüsü Scott McIntyre, "Bu yasa sokaklarda yasaldışı sigara satan suç gruplarının işine yarayacak. Tüm paketlerin aynı olması taklit edilmesini de kolaylaştıracağı için kaçak sigara pazarının daha da büyümesini sağlayacak" açıklamasında bulundu.
Avustralya Sağlık Bakanı Tanya Plibersek ise sahteciliğin sigara paketlerinde yer alacak kodlarla engellenebileceğini savundu. Avustralya'da sigara tüketimini azaltmak için 1976 yılında televizyon ve radyolarda sigara reklamları yasaklanmıştı.
Devam eden yıllarda tütüne dair kısıtlamalar interneti de kapsayacak şekilde artmıştı. Yüksek vergi oranı ile insanların sigara tüketiminden uzak tutulmaya çalışıldığı Avustralya'da bir paket sigara 17 dolar.
Türkiye de destekliyor
Türkiye'de 1 Ocak 2006 tarihinden itbaren sigara paketleri üzerine yasal uyarı konulması zorunlu hale gelirken Sağlık Bakanı Recep Akdağ, bu yıl içinde Singapur'da düzenlenen Dünya Tütün ve Sağlık Kongresi'nde 'Düz Paket' uygulamasını desteklediğini açıklamıştı.
Kapalı alanlarda sigara içilmesi 2008'de Türkiye'de yasaklanmıştı. Dünyanın en büyük metropollerinden New York'ta da 2002 yılında çıkan yasa ile restoran ve barlarda sigara içilmesi yasaklanmış, 2011 yılında ise sınırlamalar genişletilerek kamuya açık park, bahçe ve plajlar da uygulamaya dahil edilmişti.
Kaynak:Vatan
Etiketler:
1 Aralık 2012,
Australia,
Avustralya,
avustralya yüksek mahkemesi,
cigarette,
dünya,
hükümet,
kanun tasarısı,
marka logosu,
politika,
sigara yasağı,
Singapur,
tek tip sigara paketi
26 Ağustos 2012 Pazar
Avrupa'nın en pahalısı
Eyfel Kulesi Avrupa'ya bedel!
İtalyan araştırmacılar Avrupa’da yer alan tarihi yapıların değerlerini ortaya çıkardı. Yapıların görüntüleri, marka değerleri ve estetik güzelliklerini ele alan uzmanlar Paris’teki Eyfel Kulesi’ne 434 milyar euro paha biçti. Listede, Roma’daki Kolezyum ve Milano’daki Duomo Katedrali ve İngiltere’deki Stonehenge de yer aldı.
Eyfel Kulesi: 434 milyar euro. Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı için inşa edildi. 1889’da tamamlanan 324 metrelik yapıya özellikle turistler ve aşıklar ilgi gösteriyor. Turistlerin zirvesine çıkabildiği Eyfel Kulesi, Paris’in en önemli sembollerinden biri oldu. 2011’de 7 milyonu aşkın insan Eyfel Kulesi’nin tepesine çıkarak, yapıyı, “Dünyanın en çok ziyaret edilen paralı yapısı” oldu.
Kolezyum: 91 milyar euro.
İtalya’nın başkenti Roma’da yer alan Kolezyum, Roma İmparatorluğu’nun inşa ettiği en büyük arena olma özelliğini taşıyor. MS 80’lerde inşaatı tamamlanan Kolezyum’un kapasitesi 50 bin kişi. Özellikle depremlerle son zamanlarda bazı parçaları yıkılan Kolezyum, geçmişte gladyatör müsabakalarına ev sahipliği yaptı.
Londra Kulesi: 70 milyar euro.
İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan Londra Kulesi 1078’de tamamlandı. Birçok bina ve hendeği bulunan kaleye sahip yapı geçmişte darphane, hapishane, cephanelik ve devlet hazinesi olarak da hizmet verdi. En önemli yapıları arasında köprü, kule ve kale yer alıyor.
Duomo Katedrali: 32 milyar euro. Milano’da yer alan Duomo Katedrali 11 bin metrekarelik alanı ile İtalya’nın en büyük kilisesidir. 1386’da yapımına başlanan kilise 500 yılda tamamlandı. Katedral, içerisinde yer alan fresk ve heykellerle turistlerin gözde buluşma mekanı oldu.
Stonehenge: 10 milyar euro.
İngiltere’nin batısında yer alan Stonehenge yanyana dizili vaziyette çember oluşturan taşlardan oluşuyor. MÖ 3000 ile MÖ 2000 yılları arasında dikildiği tahmin edilen taşların bir ibadet merkezi olduğu tahmin ediliyor. Komplo teorisyenleri taşların uzaylılar tarafından taşındığını iddia ediyor.
Kaynak:Vatan
İtalyan araştırmacılar Avrupa’da yer alan tarihi yapıların değerlerini ortaya çıkardı. Yapıların görüntüleri, marka değerleri ve estetik güzelliklerini ele alan uzmanlar Paris’teki Eyfel Kulesi’ne 434 milyar euro paha biçti. Listede, Roma’daki Kolezyum ve Milano’daki Duomo Katedrali ve İngiltere’deki Stonehenge de yer aldı.
Eyfel Kulesi: 434 milyar euro. Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı için inşa edildi. 1889’da tamamlanan 324 metrelik yapıya özellikle turistler ve aşıklar ilgi gösteriyor. Turistlerin zirvesine çıkabildiği Eyfel Kulesi, Paris’in en önemli sembollerinden biri oldu. 2011’de 7 milyonu aşkın insan Eyfel Kulesi’nin tepesine çıkarak, yapıyı, “Dünyanın en çok ziyaret edilen paralı yapısı” oldu.
Kolezyum: 91 milyar euro.
İtalya’nın başkenti Roma’da yer alan Kolezyum, Roma İmparatorluğu’nun inşa ettiği en büyük arena olma özelliğini taşıyor. MS 80’lerde inşaatı tamamlanan Kolezyum’un kapasitesi 50 bin kişi. Özellikle depremlerle son zamanlarda bazı parçaları yıkılan Kolezyum, geçmişte gladyatör müsabakalarına ev sahipliği yaptı.
La Sagrada Familia Katedrali: 90 milyar euro. İspanya’nın Barcelona kentinde bulunan katedral tamamlanmamış olmasına rağmen 90 milyar euro değerinde. Ünlü mimar Antoni Gaudi’nin 1882’de başladığı katedral ölümüyle yarım kaldı. Gaudi’nin tasarımının tamamen anlaşılamaması sebebiyle inşaat yavaş bir biçimde ilerlemeye devam ediyor.
Londra Kulesi: 70 milyar euro.
İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan Londra Kulesi 1078’de tamamlandı. Birçok bina ve hendeği bulunan kaleye sahip yapı geçmişte darphane, hapishane, cephanelik ve devlet hazinesi olarak da hizmet verdi. En önemli yapıları arasında köprü, kule ve kale yer alıyor.
Duomo Katedrali: 32 milyar euro. Milano’da yer alan Duomo Katedrali 11 bin metrekarelik alanı ile İtalya’nın en büyük kilisesidir. 1386’da yapımına başlanan kilise 500 yılda tamamlandı. Katedral, içerisinde yer alan fresk ve heykellerle turistlerin gözde buluşma mekanı oldu.
Stonehenge: 10 milyar euro.
İngiltere’nin batısında yer alan Stonehenge yanyana dizili vaziyette çember oluşturan taşlardan oluşuyor. MÖ 3000 ile MÖ 2000 yılları arasında dikildiği tahmin edilen taşların bir ibadet merkezi olduğu tahmin ediliyor. Komplo teorisyenleri taşların uzaylılar tarafından taşındığını iddia ediyor.
Kaynak:Vatan
Etiketler:
araştırma,
avrupa,
Colosseum,
değer,
Duomo,
dünya,
Eiffel Tower,
Europe,
Eyfel Kulesi,
İtalya,
Kolezyum,
kültür,
Londra,
Paris,
Prado,
Roma,
Sagrade Familia,
tarihi yapı,
turist,
yapı
25 Ağustos 2012 Cumartesi
Ay'a Yolculuk ve Neil Armstrong
ABD Başkanı John F. Kennedy, 25 Mayıs 1961'de Kongre'de Ay yüzeyine insanlı bir uzay aracıyla inmeyi ve astronotları Dünya'ya tekrar sağ salim geri getirmeyi hedef olarak gösteren tarihi konuşmasını yaptı.
Bu konuşmanın ardından Ay'a gitmek üzere 16 Temmuz 1969'da Kennedy Uzay Üssü'nden bir Satürn V roketiyle yola çıkan Apollo 11 uzay aracı, 20 Temmuz 1969'da Neil Armstrong, Edwin Eugene 'Buzz' Aldrin Jr. ve Michael Collins'i Ay'a ulaştırdı.
Armstrong ve Aldrin, Eagle uzay aracı ile inerek Ay yüzeyi üzerinde yürüyen ilk insanlar olurken, Collins, Ay etrafındaki yörüngesinde dolanan komuta modülü Columbia'da bekledi. 20 Temmuz 1969'da Neil Armstrong Ay'a ilk kez ayak bastı.
İnsanoğlunun bu büyük zaferinden sonra insanlı Ay yolculuğu projeleri bir süre daha devam etti ve 14 Aralık 1972 tarihinde astronot Gene Cernan'ın "Geri döneceğiz" diyerek Ay'ı terk etmesiyle son buldu.
Bu gelişmenin ardından insansız projelerle Ay'ın incelenmesine devam edildi. Ay'a çıkışın üzerinden kırk yılın geçtiği son dönemde tekrar Ay'a dönüş planları yapılmaya başlandı. Avrupa, Çin ve Japonya da Ay'a ilk araçlarını yollayarak, gelecekteki uzay çalışmalarında kendilerinin de yer alabileceklerini gösterdi.
Uzay merakı bitmeyen insanoğlu, Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri insansız uzay araçlarıyla incelemeyi ve Dünya benzeri gezegenleri arama yarışını sürdürüyor. İnsanoğlu, uzayla ilgili gelecekte Mars'a insanlı uçuşu hedefliyor.
Ay'a yolculuk sanal ortamda
Ay'a yolculuğun kutlama etkinlikleri, Apollo 11 uzay aracının yola çıktığı 16 Temmuz ile dönüş tarihi olan 24 Temmuz arasında yapılıyor.
Öte yandan, http://wechoosethemoon.org adresinden yayın yapan internet sitesi, Apollo 11'in Ay yolculuğunu sanal ortamda yaşatıyor.
Sitede Ay yolculuğu tüm ayrıntılarıyla anlatılırken, izleyenlere gerçek görüntüler, fotoğraflar ve animasyonlarla sanal bir Ay yolculuğu yapma fırsatı sunuluyor.
Neil Armstrong kimdir?
Neil Armstrong (d. 5 Ağustos 1930 - ö. 25 Ağustos 2012), ABD'li astronot, Ay'a ilk ayak basan insan.
Neil Armstrong, 13 Ağustos 1930'da Wapakoneta, Ohio'da dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimi sırasında izcilik yapmıştır. 20 Temmuz 1969 tarihinde Apollo 11 ile yaptığı ay yolculuğunda aya ilk ayak basan insan unvanını kazanmıştır. Ay'a ayak bastığında ilk söylediği tarihi cümle şudur:
Bu benim için küçük bir adım, ama insanlık için dev bir adım.
Kore üzerinde Deniz Kuvvetleri Pilotu olarak 78 saat uçuş yapan Armstrong 1971 yılında NASA'dan ayrılarak Cincinnati Üniversitesi'nde çalışmaya başladı. 1979 yılına kadar uzay mühendisliği bölümünde profesör olarak çalışmıştır. 1985'ten 1986'ya kadar Uluslararası Uzay Komisyonu'nda hizmet vermiştir. 1986 yılında Challenger kazasının araştırma komisyonuna başkan yardımcısı olarak atandı. Evli ve iki çocuk babası olan Armstrong, 7 Ağustos 2012'de tıkanan kalp damarlarının açılması için ameliyat oldu ve 25 Ağustos 2012'de hayata gözlerini yumdu.
Neil Armstrong'un tarihe geçen cümlesi:
That's one small step for [a] man, one giant leap for mankind.
Kaynak: CNNTürk
24 Ağustos 2012 Cuma
Tehlikeli Oyunlar'dan
Ve beni deliğimden sen çıkarmıştın. Ve sonra bütün hayallerimi yıktın. Yönetimi eline aldın. Ve sonra birlikte sokakta yürürken, istediğin yerden karşı kaldırıma geçmeğe cesaret ettin. Ve önce kelime vardı; sen, önce vitrin vardı dedin. Ben konuşurken vitrini seyretme cüretini gösterdin. Hangi renklerin güzel olduğunu, hangi şarkılara duygulandığını, güzel kadının tanımını, tabloları duvara nasıl asmak gerektiğini, hangi yazarların büyük olduğunu, hangi renklerin yanyana gelebileceğini, ikinci sınıf bestecilerin kimler olduğunu, misafire pijama ile çıkılıp çıkılamayacağını, ne biçim bir evde yaşayacağımızı, duvarları nasıl boyayacağımızı, hangi gömlekle hangi kıravatı takacağımı, hangi devlet düzeninde yaşanabileceğini, hangi devlet düzeninin insan ruhunu öldürdüğünü, insan insanın kurdu muduru, aşkın ölümsüz olup olmadığını, dünyanın en büyük oyun yazarının kim olduğunu, yatağın neresinde yatacağımı, yatağın neresinde yatacağını, şu makaleyi nasıl buldun canımı arkadaşların canımı sıkıyor canımı, ben bu akşam biraz dışarı çıkmak isteyebilir miyim canımı, o canımı, bu canımı, her türlü canımı hep önce bana söylettin. Ve sonra yargılarıma katılmadın. Önce sen söyleseydin ve ben sana katılsaydım. Ve bana tuzak kurdun. Ve bana ilk sözü söyletmekle dönüşü olmayan yola ittin beni.
Derler ki; hamam böceği, evli çiftler mutlu uykularındayken, yatak odalarının perdelerinde gezermiş. Aslında bütün cadılar, hamam böceği kadar küçük yaratıklarmış. Bütün ecinni tayfası ve ecinni kaptanı, hamamböcekleri ve mutluevlilerinyuvalarınıyıkıcı cadılar, biz uyurken yeraltı faaliyetinde bulunurlarmış. Herkeslerin kulaklarına fısıldarlarmış: Senisevmiyorsevseydi sen kitap okurken sırtını çevirip uyumazdı; senisevmiyorsevseydi sen o filmi anlatırken, ceketinin dışına çıkan gömlek yakasını düzeltmezdi; senisevmiyorsevseydilerin bütün çeşitlemelerini uygularlarmış. Tahtakurusunun salgısında bile, senisevmiyorsevseydi’den varmış. Bu nedenle sabah uyandığınızda bileğinizin içini kaşırken, beni gene tahtakurusu sokmuş demenizle birlikte karınızın, hayır canım pire ısırığına benziyor demesi bu yüzdenmiş.”
Hikmet yorulmuştu. İnsan nasıl durur, bilmem ki, “Ve her şeyi bana başlattın ve istediğin gibi bitiremediğim için ha-ha dedin…”
Kaynak: Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
Bir Veda Havası
Vakit tamam! Seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye.
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi.
Aşksa bitti,
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik.
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal.
Vakit tamam! Seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında.
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın.
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın.
Hoşça kal canımın içi,
Hoşça kal.
Yusuf HAYALOĞLU
Türkiye Okuma Kültürü Haritası (Turkey Reading Culture Map)
Örneklem
"Türkiye Okuma Kültürü Haritası Projesi" kapsamında Türkiye'yi temsil niteliği olan 26 ilde 6212 kişi ile görüşülmüştür.
Araştırma; Türkiye İstatistik Kurumu'nun NUTS2 düzeyinden seçilen Adana, Ağrı, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa,
Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Van ve Zonguldak illerinden 6212 kişi ile gerçekleştirilmiştir.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'nun Adrese Dayalı Kayıt Sistemi (ADNKS) esas alınarak belirlenen örneklem için her coğrafi bölgeden il seçimi yapılmıştır. İllerin belirlenmesinde, benzer nitelikli illerin seçimi yerine, farklı sosyo-ekonomik ve sosyokültürel gelişmişlik düzeyindeki iller tercih edilmiştir. Seçilen örneklem kır ve kent dağılımı bakımından örneklem evrenini yani Türkiye'yi temsil etmektedir.Türkiye İstatistik Kurumu'nun belirlediği NUTS2 düzeyinden seçilen illerle yapılan bu araştırma 0,95 güvenilirlik sınırları içinde olup, hata payı oranı +/- %1,23'tür.
Amaç
Vatandaşlarımızın okuma alışkanlıklarını ortaya koymayı hedefleyen bu çalışma, alan araştırması yapılarak toplanan verilerin ileri analiz teknikleri kullanılarak yorumlanması ile gerçekleştirilmiştir.
Okuma kültürü, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile doğrudan ilintili önemli göstergelerden biridir. Bu çalışma hem mevcut durumu saptama hem okuma kültürünü geliştirme yönünde hedefler belirleme açısından önem taşımaktadır.
Türkiye'deki okur profili ve eğilimlerinin belirlenmesi, bilgiye erişimde dolaylı veya dolaysız karşılaşılan sorunların giderilmesine ilişkin çözüm yollarının saptanması, ilgili kurum ve kişilere önerilerde bulunulması, toplumdaki kütüphane
algısının belirlenmesi, Bakanlığımıza bağlı halk ve çocuk kütüphanelerinde verilen hizmet kalitesinin yükseltilmesi, çeşitlendirilmesi ve geleceğe ilişkin yol haritasının belirlenmesi hedeflenmektedir.
Araştırmada veriler, kapalı ve açık uçlu sorulardan oluşan "anket tekniği" aracılığı ile toplanmıştır.
Çalışmada, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)'nın Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (Türkiye İBBS) çerçevesinde belirlediği üç düzeyden biri olan ve 26 bölgeden oluşan düzey 2- NUTS2 düzeyi seçilmiştir. Bu çalışma için 26 ilin Türkiye'yi temsil niteliği taşıyacağı öngörülmüştür.Alan çalışmasında elde edilen anketlerin kontrolü yapıldıktan sonra, veri kodlama ve yükleme işlemleri tamamlanmış, analizleri yapılmış ve raporlaştırılmıştır.
Bulgular
Kitap Rastgele Seçilip, Düzensiz Okunuyor (% 45.3)
Seçici ve düzenli okuyanlar:
7-14 yaş grubundaki bireyler (% 35.4)
Kadınlar (% 29.1)
Yalnız yaşayanlar (% 32.4)
Eşi hayatta olmayanlar (% 30.1)
Bekarlar (% 29.0)
Aylık 5000 TL'den fazla geliri olanlar (% 41.2)
Evinde internet bağlantısı bulunanlar (% 26.4)
Yaşamının büyük kısmını kentte geçirenler (%30.5)
Kamu çalışanları (% 36.8)
Kitap, En Çok Okunan Basılı Materyal (% 54)
En çok kitap okuyanlar:
Seçici ve düzenli okuyanlar ( % 74.7)
Yılda ortalama 51'den fazla kitap okuyanlar (% 94.1)
7-14 yaş grubundaki bireyler (% 87.5)
Kadınlar (% 60.8)
Bekarlar (% 68.3)
Aylık 5000 TL'den fazla geliri olanlar (% 67.6)
Kalabalık aileler (% 69.9)
Yaşamının büyük kısmını kentte geçirenler (% 57.7)
Yaşamının büyük kısmını kasabada geçirenler (% 57.5)
Öğrenciler (% 78.2)
Yılda Ortalama 7.2 Kitap Okunuyor
Okuyanlar:
Seçici ve düzenli okuyanlar (Yılda ortalama 14.5 kitap okuyor)
7-14 yaş grubu bireyler ( Yılda ortalama 12 kitap okuyor)
Kadınlar (Yılda ortalama 7.3 kitap okuyor)
Erkekler (Yılda ortalama 7.1 kitap okuyor)
Bekarlar (Yılda ortalama 10.1 kitap okuyor)
Yaşamının büyük kısmını büyükşehirde geçirenler (Yılda ortalama 7.7 kitap okuyor)
Aylık 3001 -5000 TL arasında geliri olanlar (Yılda ortalama 10.9 kitap okuyor)
4 kişilik aile bireyleri (Yılda ortalama 7.6 kitap okuyor)
Evinde internet bağlantısı bulunanlar (Yılda ortalama 8.4 kitap okuyor)
Öğrenciler (Yılda ortalama 11.1 kitap okuyor)
En Çok Tavsiye Edilen Kitaplar Okunuyor (% 61.5)
Okurun kitap seçimini yönlendiren ölçütler:
Kitap adı (% 25.6)Dergi/ gazetelerin kitap ekleri (% 23.7)
Kitapevlerini gezme ( % 14.4)
Yazarın popülerliği ( % 14.3)
Kitap kapak tasarımı ( % 13.2)
İnternet sitelerindeki kitap tanıtım yazıları ( % 12.8)
TV'deki kitap tanıtımları ( % 11.6)
Yayınevinin tanınmışlığı ( % 3.6)
Düzenli Olarak İzlenen Yazar Yok (% 84.2)
Düzenli okunan yazar oranı (% 15.8)
Ömer Seyfettin
Ayşe Kulin
Orhan Pamuk
Elif Şafak
Canan Tan
Yaşar Kemal
Dostoyevski
Kitap Seçiminde Yayınevi Tercihi Yapılmıyor (% 90.16)
Tercih edilen yayınevleri (% 9.84)
Can Yayınları (% 1.19)
Zambak Yayınları (% 0.61)
Timaş Yayınları (% 0.52)
Remzi Kitabevi ( % 0.34)
Bilmeyenler:
65 yaş ve üzeri grubu bireyler (% 33.8)
Eşi hayatta olmayanlar (% 33.1)
Yaşamının büyük kısmını köyde geçirenler ( % 30.0)
Aylık 5000'den fazla geliri olanlar (% 34.3)
Yalnız yaşayanlar (% 35.1)
2 kişilik aileler (% 32.4)
Özel sektör yöneticileri (% 38.2)
Yılda ortalama 41-50 kitap satın alanlar (% 34.5)
Evinde 151'den fazla kitap bulunduranlar (% 26.5)
Seçici ve düzensiz okuyanlar (% 23.9)
Hiç kitap okumayanlar (% 32.9)
Evinde internet bağlantısı bulunanlar (% 24.3)
Genellikle Halk Kütüphanelerinden Yararlanma İhtiyacı Duyulmuyor
Nedenler?
1. Kütüphane kullanma alışkanlığım yok (% 43.5)
2. Okumayı sevmiyorum (% 16.2)
3. Bilgi ihtiyacımı internetten karşılıyorum (% 12.1)
4. Kütüphaneyi sevmiyorum (% 9.4)
5. Diğer kütüphanelerden yararlanıyorum (% 6.2)
6. Zamanım yok (% 4.1)
7. Kütüphane uzak/Yerini bilmiyorum/ Kütüphane yok (% 4.6)
Haritalar
Boş Zaman
Bir Yıl İçinde Okunan Ortalama Kitap Adedi
Evinizde ders kitapları dışında sahip olduğunuz ortalama kitap sayısı nedir?
Konu
Tema
Tür
Halk Kütüphanesi Üyelik
Halk kütüphanelerinden yararlanıyor musunuz?
Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü
To Vlemma Tou Odyssea filminden...
“İyi geceler… Öyle tatlı bir keder ki ayrılık, sabaha kadar iyi geceler dileyeceğim artık. Gözlerimde uyku barınsın ve yüreğimde huzur. Uyku da huzur da ben olsam, gözlerine ve yüreğine yalnız ben dolsam. Kimden yardım dilemeli, Tanrı’ya ne kadar yakarmalı biçare yüreği. Ne oldu sana, benim güzel mutlu köyüm?”
Etiketler:
aktör,
best,
film,
gazetesi,
sahne,
scene,
to vlemma tou odyssea,
Το βλέμμα του Οδυσσέα
23 Ağustos 2012 Perşembe
LCD mi, LED mi?
LED (Light Emitting Diode) ekranlar ile LCD (Liquid Crystal Display) ekranlar arasındaki fark kafanızı mı karıştırıyor? Aradığınız cevaplar burada!
LCD ekranlar ile daha yeni LED ekranlar arasındaki fark, hala kullanıcıların kafasını karıştırabiliyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi, iki ekranın arasında çok büyük bir fark olmaması. Ayrıca LED ekranlar da farklı yapılarda üretilebiliyorlar. İşte LCD ve LED arasındaki bilmeniz gereken farklar ve LED ekran türleri.
LCD ve LED nedir?
LCD, yani likit kristal ekran bugün birçok monitörde, TV'de, telefon ve tablette kullanılan temel bir görüntüleme teknolojisidir. Elektrikten etkilenebilen likit kristal moleküllerden oluşan bir panelden meydana gelirler. Bu moleküller ışığı engeller veya geçişine izin verir. Renkli LCD'lerde her pikselde yeşil, mavi ve kırmızı alt pikseller bulunur. Geçişine izin verilen ışığın yoğunluğuna önem verilir, böylece milyonlarca farklı renkte görüntü oluşturulabilir.
Ancak bu kristaller, kendi ışıklarını üretemezler. LCD'yi bir arka ışığını yansıtarak aydınlatmak mümkündür (Nintendo GameBoy Advance bu şekilde çalışır) ancak tüm LCD HDTV'ler, ekranın arkasında tüm ekranı aydınlatan bir arka ışığa sahiplerdir.
Arka aydınlatma olarak LED'lerin kullanılması yeni bir özellik. Ancak yeni LED TV'ler de LCD ekranları kullanmaktadırlar.
Peki LED ekranlar neden daha iyi?
CCFL tüpleri, ekran açıkken açılıp kapanamazlar ve sadece yatay veya dikey satırlar dizebilirler. Bu ise resim kalitesinde sorun oluşturur. Işıklandırma hiç kapatılmadığından, karanlık sahneleri işlemek zorlaşır ve CCFL tüplerinin dizilimi, ekranın bazı bölümlerinin daha parlak görünmesine neden olabilir.
LED'ler ise kolayca açılıp kapatılabilir. Bu sayede ışığın çok daha iyi kontrol edilmesi sağlanır. Ekranın arkasında ızgara şeklinde dizilebilen LED'ler, teorik olarak daha iyi bir ışık dağılımı da sağlayabilir. LED'lerin enerji tüketimi de LCD'lerde göre daha düşüktür.
LED'lerin temel olarak 3 türü bulunmaktadır.
Kenar aydınlatmalı LED: Bu tür ekranlar, belirli bir ışık düzeni oluşturmak yerine ışığı eşit olarak dağıtmaya çalışır. Bu teknoloji, çok ince ekranlarda kullanılabilir.
Tam sıralı LED: Bu LED ekranlar, LCD ekranın arkasında bir LED ışığı ızgarası barındırır. Bu teknolojiye sahip TV'ler genellikle pahalıdır. Bu ekranlar, harika bir siyah seviyesi sunabilir.
RGB-LED: Nadiren kullanılan bu teknolojide renkli LED ışıkları ek bir renk ve ışık denetimi sağlar. Bu sayede oldukça doğru renkler ve yüksek bir kontrast oranı sağlanır.
Kaynak: Ve Teknoloji
22 Ağustos 2012 Çarşamba
1400 Yıl Önce Hadislerde PKK
HADİSLERDE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ BİLDİRİLMİŞTİR
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)'in 1400 sene önceden bildirdiği ve bin yıllık kitaplarda yer alan hadis-i şerifler mucizevi şekilde gerçekleşmeye devam etmektedir. Ahirzaman ile ilgili yüzlerce hadis gerçekleşmiş ve bu açık şuurlu gerçek insanları çok derinden etkilemiştir.
Peygamber Efendimiz (SAV)'in bir hadisi de vardır ki bugüne kadar Allah'ın hikmeti gereği fark edilmemiştir. Bu hadiste Resulullah (SAV) açıkça PKK örgütünden, örgüt elemanlarının nasıl bir topluluk olduklarından ve başlarına nelerin geleceğinden haber vermiştir.
Hadis-i Şerif şu şekildedir:
“Dani, Huzeyfe’den tahric etti. O dedi ki: Resullullah (SAV) şöyle buyurdu: Zevra’da bir savaş olur, Huzeyfe ise, “Ya Resullullah Zevra nedir?” dedi. Buyurdu: Zevra doğu’da nehirler arasında bulunan ve ümmetimin en şerlilerinin yaşadığı bir şehirdir. Zalimler hep orada otururlar. Onlara dört çeşit bela musallat olur: Kılıçtan geçirilirler, yere batırılırlar, tufana maruz kalırlar ve hayvan suretine değiştirilirler.”
(Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, El Muttaki, s.70)
Bu hadis açıkça PKK'yı bildirmektedir. Şimdi hadisin PKK örgütünü nasıl anlattığını inceleyelim:
1. “Zevra’da bir savaş olur...”
Bilindiği gibi Zewra Kürtçe bir kelimedir ve Kürtlerin yaşadığı bölgeleri anlatmak için kullanılmıştır. Kürtçe'de Zewra kelimesi isim olarak kullanıldığı gibi ayrıca Kerkük'te Zewra adında bir kürt kasabası ve futbol takımı dahi vardır.
2. “Zevra doğu’da nehirler arasında bulunan ve ümmetimin en şerlilerinin yaşadığı bir şehirdir.”
PKK'nın esas terör bölgesi hadiste de bildirildiği gibi Fırat ve Dicle Nehirleri arasında kalan Güneydoğu Anadolu Bölgesi şehirleridir. Bu bölgede Ortadoğu'nun ve İslam Ümmeti'nin en şerli topluluğu olan PKK'lı teröristler dağınık halde yaşamaktadırlar.
3. “Onlara dört çeşit bela musallat olur. Kılıçtan geçirilirler...”
PKK terör örgütüne yönelik Kahraman Türk Ordusu'nun yıllardır verdiği mücadele sırasında bu azılı örgütün çok sayıda elemanı öldürülmüştür.
4. “... yere batırılırlar...”
PKK örgütü elemanları Türk askerinden kaçmak için özellikle kış aylarında yerin altlarındaki sığınaklarda iğrenç şekilde yaşamaya mahkum kalmaktadırlar. Bölgede gezen uçaklar ve uydu sistemleri sebebiyle fark edilmemek için hadisteki gibi “yere batıp” orada yaşamak zorunda kalmışlardır.
5. “... tufana maruz kalırlar...”
Tufan kelimesi sözlüklerde “çok yoğun ve şiddetli şey” demektir. Yağmur tufanı olduğu gibi çekirge tufanı, ateş tufanı vs. de vardır. Aynı şekilde PKK'lı teröristler de yıllarca bomba tufanı altında kalmışlar, yaklaşık 30 yıldır tanklardan, helikopter ve uçaklardan yağdırılan bombalarla adeta tufana maruz bırakılmışlardır.
6. “ ...ve hayvan suretine değiştirilirler.”
PKK'lı teröristlerin fotoğraflarına bakıldığında adeta birer hayvana dönüştükleri görülmektedir. Resimlerden görüleceği üzere saçları sakalları birbirine karışmış, konuşmayı dahi bilmeyen, dağlarda hayvan gibi yiyip içen varlıklara dönüşmüşlerdir.
Ayrıca bu ifadenin bir diğer anlamı da şu olabilir ki bilindiği gibi PKK örgütü Komünist ve Darwinist bir örgüttür. Evrime inanıp maymundan geldiklerini, dolayısıyla birer hayvan olduklarını düşünmektedirler. Örgütün sözde kamplarında verilen ideolojik eğitimden sonra örgüt elemanları birer hayvan olduklarını söylemekte, Darwinist-Meteryalist ideolojiyi savunmaktadırlar.
Not: Hadiste anlatılan konu sadece PKK için geçerlidir. Kürt vatandaşlarımız değildir. Bilindiği üzere Kürtler Selahaddin Eyyubilerin, Bediüzzamanların torunları olan demir gibi Müslümanlardır.
Kaynak: Milliyet Blog
20 Ağustos 2012 Pazartesi
Bir Köpeğin Sahibine Mektubu
Üzerinden seneler geçti, şimdi hatırlıyorum da, ben yavruyken şirinliklerime katıla katıla güler, beni "yavrum" diye çağırırdın... Ve birkaç dişlenen ayakkabı ve katledilen yastık dışında, kısa zamanda senin en vazgeçilmez dostun oldum. Ne zaman bir muzurluk yapsam bana parmağını sallar ve "nasıl yaparsın" diye çıkışırdın. Ne var ki hemen arkasından kızgınlığın geçerdi ve beni yere yatırır, ters çevirir ve göbeğimi okşardın.
Çok meşguldün o aralar çok... Dolayısıyla tuvalet eğitimim tahminimizden uzun sürdü... Ama ikimiz el ele verip üstesinden geldiydik alimallah. Yatağında sana sokulup da koynunda geçirdiğim geceleri unutamam. Sen farkında değildin belki ama, ben senin rüyalarını ve saklı hayallerini gizlice dinler ve bundan daha mutlu olunamayacağına kanaat getirirdim. Beraberce uzun yürüyüşlere çıkar, parklarda koşuşturur, dondurma yerdik hatırlıyor musun? [dondurma dokunur diye bana sadece külahını verirdin] Ve evde senin dönüşünü beklerken sırtımı ılık güneşe verir, huzurlu, derin bir uyku çekerdim.
Zamanla, yavaş yavaş, işinde daha fazla vakit geçirmeye başladın ve boş kalan zamanlarında da kendine bir eş aramaya koyuldun. Ben seni her zamanki gibi sabırla bekledim, sana hayal kırıklıkların ve acılarında teselli oldum, yanlış kararlarını hiçbir zaman kınamadım, her defasında seni büyük bir sevinçle karşıladım... Ve sonunda sen
birine aşık oldun.
Evlendin... Ne var ki eşin köpeklerden pek hazzeden biri çıkmadı. Yine de ben onu bizim evimizde sevinçle karşıladım, ona sevgi gösterdim ve dediğinden dışarı çıkmadım. Mutluydum, çünkü sen mutluydun. Sonra, insan bebekler geldi aramıza ve yeni yavruların heyecanını sizle aynen paylaştım. Onların pespembe yumuşacık tenleri, mis gibi bebek kokuları beni heyecanlandırıp, hayran bırakıyordu... Ve ben de onlara annelik etmek istiyordum. Ne yazık ki - her nedense - hem eşin hem de sen, benim onlara zarar vereceğime kanaat getirdiniz ve beni ayrı bir odaya veya kulübeme kapattınız hep. Halbuki kendim sevgiden mahrum kaldıkça, onlara olan sevgim ne kadar daha arttı... Bilemediniz hiç.
Çocuklar büyüdükçe, onların en yakın dostu oldum. Tüylerime tutunup tombul bacaklarının üzerinde ilk adımlarını attılar, gözlerime minicik parmaklarını soktular, kulaklarımın içini karıştırdılar ve burnuma öpücükler kondurdular. Onlara, kısacası onlarla ilgili herşeye tapardım - bilhassa temaslarına - zira senin temasına hasret kalır
olmuştum. Gerektiğinde onları hayatım pahasına korumaya hazırdım. Artık onların yataklarına girip, onlarla sarmaş dolaş olup, onların gizli hayal ve üzüntülerini dinler, onlarla beraber senin akşam gelişini bekler olmuştum.
"Köpeğin var mı?" sorusuna, cüzdanından resmimi çıkarıp, hakkımda şirin hikayeler anlattığın zamanlar artık geride kaldı. Son senelerde kuru bir "evet" le karşılık verip konuyu değiştirir oldun artık. Senin köpeğin" olmaktan, "itin biri" oldum ve bana yaptığın her tür masraf sana batmaya başladı.
Sonunda da başka bir şehre tayinin çıktı. Yeni apartmanınızda sana ve onlara yer vardı, ama bana yoktu. Haliyle ailen için en doğru kararı verdin belki... Ama unutma ki bir zamanlar ailen bir tek benden ibaretti.
Son araba gezintimize çıktığımızda heyecanlıydım... Ta ki bakımevine varana kadar. Bakımevi köpek, kedi, korku ve umutsuzluk kokuyordu. Gereken evrakları doldurduğunu ve "ona çok iyi bir ev bulacağınıza eminim" dediğini hatırlıyorum. Onlar omuz silkip sana karamsar bir bakış attılar. Onlar orta yaşlı, terkedilen bir köpek veya kedinin akibetinin farkındaydılar.
Oğlunun tasmama yapışıp kalan elini zorla açmak zorunda kaldın. "Baba, ne olur köpeğimi elimden almalarına izin verme" diye çığlık çığlığa haykırmasına sen aldırmadın belki ama, ben onun adına hem üzüldüm hem de çok endişelendim. Endişem, ona şu anda arkadaşlık, sadakat, sevgi ve sorumluluk, ve bilhassa bir cana duyulan saygı konusunda vermiş olduğun hayat dersinde yatıyordu. Başıma son bir kere dokunup bana veda ettin, özellikle göz göze gelmemeye özen gösterdin, ve sana uzatılan tasma ve kayışımı kibarca geri çevirdin. Gitmen gereken yerler, yetişmen gereken işler vardı ve zaman aleyhine çalışıyordu... Nasıl ki şimdi de benim aleyhime çalıştığı gibi.
Sen ayrıldıktan sonra, bakımevindeli iki tatlı kadın, Allah bilir taşınacağını aylar öncesinden bildiğini ve bana uygun bir yuva bulmak için en ufak bir çaba sarfetmediğinden yakındılar. Sadece üzüntü içinde başlarını sallayıp "nasıl yaparsın" diye sordular arkandan.
Bakımevinde, zamanları izin verdiği ölçüde bizimle ilgileniyorlar. Bizi besliyorlar tabii ki... Ama ne var ki bende iştah falan kalmadı. Önceleri ne zaman biri kafesime yaklaşsa, sensindir belki diye kafesin önüne koşardım... Belki kararını değiştirdin... Belki bunların hepsi kötü bir rüyadan ibaretti - veya belki bana acıyan biri beni kurtarmaya gelmişti. Ama ne zaman anladım ki, minik ama akibetlerinden habersiz şirin yavru köpeklerle bu konuda yarışmam söz konusu bile değil, işte o zaman kaderime razı olup, köşeme çekildim ve akibetimi beklemeye koyuldum.
Önce ayak seslerini duydum onun. El ayak çekildikten sonra beni kafesimden çıkardı, ve onu uslu uslu koridorun sonundaki odaya kadar takip ettim. Sessiz, sakin bir oda. Beni yavaşca kaldırdı ve masanın üstüne kodu, başımı okşadı, kulaklarımın arkasını kaşıdı, ve tasalanmamı söyledi. Kalbim muhtemelen olacaklar karşısında heyecanla çarpıyordu, ama aynı zamanda içimi de sonsuz bir huzur kapladı. Sevgi tutsağının sayılı günleri dolmuştu demek ki. Karakterim icabı, kendimden çok onun için üzülüyordum. Üzerindeki yük çok ağırdı ve onu eziyordu, ve ben - beraberliğimiz süresince senin de her ruh halini anladığım gibi - onun da içinde bulunduğu durumun çok iyi farkındaydım.
Eli çok hafifti, ve gözünden akan yaşları görmesem, ön patime bağladığı turnikeyi nerdeyse farketmeyecektim bile. Seneler önce seni de teselli ettiğim zamanlardaki gibi, hafifçe elini yaladım. İğnenin ucunu usulca damarımdan içeri kaydırdı. Önce hafif bir sızı, arkasından damarlarımda dolaşmaya başlayan buz gibi sıvıyı hissettim. Kafam ve gözlerim ağırlaştı, ve onun merhamet dolu gözlerine bakarak son olarak "nasıl yaparsın" diye fısıldadım.
Belki de benim lisanımı iyi anladığı için, "ne kadar üzgünüm bilemezsin" diye cevap verdi. Bana sarıldı, ve alelacele işinin beni çok daha huzurlu ve güzel bir yere göndermek olduğunu anlatmaya başladı. Öyle bir yer ki - bir daha ne ihmal edilecek, ne acı çekecek, ne de kendimi korumak zorunda kalacaktım... Öyle bir yer ki sevgi ve ışık içinde, bu sefil dünyadan çok daha farklı güzellikte bir boyut.
Son kalan nefesimle ve kuyruğumu son bir kere sallayarak ona "nasıl yaparsın" dan onu kastetmediğimi anlatmaya çalıştım. Kastettiğim sendin, canımdan çok sevdiğim sahibim.
Seni her zaman anacağım, ve sonsuza dek bekleyeceğim, bunu bil.
Son dileğim ise, hayatındaki herkesin sana benim gösterdiğim sadakati göstermesidir.
Starbucks'tan Kırmızı Alarm! (Güncellendi)
Dünyanın en büyük kahve şirketlerinden Starbucks'ta frappucino adlı içeceğin renklendirilmesinde kırmızı böcek kullanıldığı ortaya çıktı.
Amerikalı kahve şirketi Starbucks, ürünlerinden birinde “cochineal” olarak bilinen kırmızı böcek kullandığını kabul etti.
Hiçbir hayvansal ürün kullanmayan tüketiciler (veganlar) tarafından kurulan internet sitesi ThisDishIsVeg.com, daha önce kullanıcılarını frappucino içmemeleri uyarmıştı. İnternet sitesinden yapılan açıklamada çilekli frappucino'nun bitkisel bir içecek olmadığı, yapımında böcek kullanıldığı belirtilmişti.
Bu iddiaya ve sonrasında artan tepkilere Starbukcs’tan cevap geldi. Böcek kullandığını itiraf eden Starbucks yönetimi, suni kimyasal renklendiricilerin sağlıklı olmamasından dolayı böyle bir yola başvurduklarını ifade etti. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) bu maddenin kullanımına izin verdiğinin altını çizen yetkililer, alternatifler üzerinde çalıştıklarını belirtti.
Eski zamanlardan beri kırmızı renk elde etmek için yararlanılan cochineal böceği, ilk olarak Aztekler tarafından kök boyasına renk katmada kullanılıyordu.
Güney Amerika ve Meksika'da yaşayan cochenial böceğinin, kolanın yapımında kullanıldığı da iddia edilmişti.
Ekleme:
Kahve zincirinin ürünlerine renk vermek için cochineal adlı kırmızı böceği kullandığı ortaya çıkınca büyük tepki çekmişti. Frappucino içeceklerinde böceğin özünden elde edilen karmin adlı maddeyi kullanan firma tepkiler üzerine böcek kullanımını kaldırma kararı aldı.
Firma yetkileri 2012 Haziran ayından itibaren böcek kullanımının azaltılacağını, kısa süre sonra da tamamen bitirileceğini açıkladı. Firma böcek yerine domateste bulunan likopin maddesini kullanacak.
Kaynak:Haber 7
Etiketler:
alarm,
amerikan gıda ve ilaç dairesi,
boya maddesi,
böcek,
cochineal,
domates,
FDA,
frappucino,
gıda maddesi,
itiraf,
kırmızı,
likopin,
starbucks,
This dish is veg,
vejeteryan
13 Ağustos 2012 Pazartesi
Okunması en zor 10 kitap
Okunması en zor 10 kitap arasında Joyce'un "Finnegans Wake"i, Virginia Woolf'un "Deniz Feneri", Heidegger'in "Varlık ve Zaman"ı da bulunuyor. Araştırmada Batı dünyasından yazarların yapıtları temel alındı.
“Millions” adlı edebiyat iletişim ağı, bugüne kadar yazılmış “en zor” 10 kitabı seçti. Öncelikle Batı dünyasından yazar ve düşünürlerin kitapları arasından yapılan seçimde Georg Friedrich Hegel, Jonathan Swift, James Joyce, Virginia Woolf, Martin Heidegger, Gertrude Stein gibi adların yapıtları yer aldı.
Okurlar açısından en zorlu 10 kitabın, “Millions”dan Emily Colette Wilkinson ve Garth Risk Hallberg tarafından 3 yıl süren bir araştırma sonucunda belirlendiği açıklandı.
Seçim yapılırken, okuma zorluğu açısından kitapların uzunluğunun, sözdizimi ya da üslubunun, yapısal farklılığının, alışılmadık deneysel tekniklerin ya da soyutluğunun ölçüt alındığı belirtildi.
Araştırmada, Batı dillerinde yazılmış kitapların temel alınması, Çin, Japon, Hint, Rus, Latin Amerika, vb. edebiyatlarından yapıtların yer almaması dikkati çekti. Öte yandan, “En zor 10 kitap”tan yalnızca dördünün Türkçeye çevrilmiş olduğu görüldü.
“Millions”a göre en zor 10 kitap şunlar:
Amerikalı yazar Djuna Barnes’ın (1892-1982) “Nightwood” adlı romanı. Bu kitap, olağandışı dil yapısı ve imgeci üslubuyla, modern edebiyatın kült yapıtları arasına girdi. Bizde Aslı Biçen’in çevirdiği kitap “Geceyi Anlat Bana” adıyla Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.
İngiliz edebiyatının en büyük yergi ustalarından, “Gulliver’ın Seyahatları”nın yazarı Jonathan Swift’in (1667-1745), din ve bilimdeki yozlaşmayı yerden yere vuran “Fıçının Masalı” adlı yapıtı.
Çağdaş felsefenin son büyük sistem kurucularından Alman filozof Hegel’in “Phänomenologie des Geistes” adlı kitabı. Bizde Aziz Yardımlı’nın çevirdiği kitap “Tinin Görüngübilimi” adıyla İdea Yayınevi’nce yayımlandı.
İngiliz yazar Virginia Woolf’un, teknik ustalığını tam anlamıyla geliştirdiği “To the Lighthouse” adlı romanı. Naciye Akseki Öncül’ün “Deniz Feneri” adıyla çevirdiği kitap İletişim Yayınları’ndan çıktı.
18. yüzyıl İngiliz romancısı Samuel Richardson’ın “Clarissa ya da Genç Bir Hanımın Öyküsü” adlı 7 ciltlik romanı.
Romanlarındaki deneysel dil kullanımı ve yeni anlatım teknikleriyle tanınan İrlandalı yazar James Joyce’un 1939’da yayımlanan ve düş içinde düşlere yer verdiği, çeşitli dillerin iç içe geçtiği “Finnegans Wake” adlı romanı.
20. yüzyıl varoluşçuluğunun önde gelen temsilcilerinden Alman filozof Martin Heidegger’in 1927’de yayımlandığında zor ve karmaşık üslubuyla felsefe dünyasını şaşırtan “Varlık ve Zaman” adlı kitabı. Kitap, Türkiye’de Kaan H. Ökten çevirisiyle Agora Kitaplığı’nca yayımlandı.
16. yüzyılın ünlü İngiliz şairi Edmund Spenser’ın, İngiltere’yi ve Kraliçe Elizabeth’i yücelttiği uzun alegorik şiiri “The Faerie Queene” (Periler Kraliçesi).
20. yüzyılın ikinci yarısındaki yenilikçi sanat akımlarına yakın, çizgi dışı bir üslup geliştiren ABD’li yazar Gertrude Stein’ın, 1906-08 arasında yazdığı, ama ancak 1925’te yayımlanabilen ve yalnızca dar bir okur kesimine seslenen “The Making of Americans” adlı yapıtı.
ABD’li romancı Joseph McElroy’un 1190 sayfalık “Kadınlar ve Erkekler” adlı romanı.
Kaynak:Cumhuriyet
11 Ağustos 2012 Cumartesi
Muhabir gözüyle Arakan gerçeği
Çalık Holding'de gerçekleşen buluşmada A Haber muhabiri Fatih ER, Arakan'da bulunduğu süre içinde yaşadıklarını ve gözlemlerini bizlerle paylaştı:
‘’Bangladeş sınırına girmek için bataklığa girdik yaklaşık 1.5 saat boyunca, 4 kilometre bataklıkta yürüdük. Daha sonra da bir kayığa bindik ve Arakan sınırına ulaşmayı başardık. Oradaki insanlarla konuşma şansımız oldu. Katliamların devam ettiğini ve insanların akla gelmeyecek zulümlere uğradığını söylediler. Ben birçok bölgede çalıştım Libya Savaşı’nda 45 gün o bölgedeydim, Gazze Savaşı’nda oradaydım. Birçok mülteci gördüm, mülteci kamplarına Lübnan’a, Irak’a, Ürdün’e; kısacası hepsine gittim ama 15 yıldır bu mesleği yapıyorum ve böyle bir dram hayatım boyunca görmedim. Haberin üç evresinde; çekiminde, yazımında ve montajında ağladım. Çünkü bu insanların dramı çok farklıydı ve biz onları bu zamana kadar duymamıştık. Mesela Arakan’da cep telefonu taşımanın cezası 6 yıl hapis, gündüzleri sokağa çıkma yasağı var; sokağa çıkarsanız direk orada infaz ediliyorsunuz ya da hapse atılıyorsunuz. Elektrik diye bir şey yok ve akşamları sadece izin verildiği ölçüde ve belirli saatlerde mum yakabiliyorsunuz. Haftanın belirli günlerinde ocağınızı yakıp yemek pişirebilirsiniz. Mülteci kamplarında ise durum yine içler acısı. Barakalarda iki göz odada 7-8 kişi yaşıyorlar. Hiçbir alt yapı yok. Binlerce çocuk var ancak sadece defter ve kalem bulanlar ‘okul’ demeye bin şahit isteyen barakalarda eğitim görmeye çalışıyorlar. Kısacası barakalarda doğan çocukların ne giyecek bir şeyi var ne de geleceği.
Burmalılar (Budistler) ciddi bir baskı ve zulümle oradaki müslümanları yıldırmaya çalışıyorlar. Peki neden böyle bir şeye giriştiler? Bölgenin stratejik önemi çok büyük ve Burma’nın Hint okyanusuna açılan kapısı konumunda. Orada 1.200.000 müslüman yaşıyor. Ana nedenlerden bir tanesi de aynı zamanda ön tarafta kıta sahanlığında doğalgaz rezervlerinin bulunduğu bir alan olması. Bu doğalgaz rezervlerine Burma tek başına sahip olmak istiyor ve müslümanlarla paylaşmak istemiyor. Burma’nın kullandığı en büyük argümanlardan bir tanesi de Budist çetelerle müslümanların orada bir iç savaş olduğu ve bu savaş sırasında birçok insanın hayatını kaybettiği yönünde. Dünya kamuoyuna bu şekilde bir açıklamada bulunulmuş ancak bunlar inandırıcı değil. Aynı zamanda Myanmar(Burma) hükümeti bölgenin demografik yapısını değiştirmek için böyle katliamlara fırsat veriyor ve Budist çeteleri destekliyor. Bunun için insanların büyük kısmı Bangladeş’e kaçmaya başladılar. Bangladeş kendi nüfusuna bakamadığını iddia ediyor ve oradan mülteci alımlarını sınırlamış durumda. Bölgede sadece Türk yardım kuruluşları var; ben gittiğimde İHH oradaydı onlara çok teşekkür ettim ve her seferinde de edeceğim. Orada Bangladeş sınırına yığılmış insanlara inanılmaz derecede yardım yapıyorlar. Çünkü 28.000 kişilik mülteci kampında yaklaşık 400.000 insan yaşıyor. Biz sadece buzdağının görünen kısmını ekranlara getirebildik. Aslında çok daha fazlası var. Arakan’ın içlerine ilerlememiz mümkün değil. Aynı zamanda biz sadece ölümden kaçan insanların sesini duyurabildik ama öldürülen insanlar var belki de hiçbir zaman onların sesini duyuramayacağız.
Sadece müslümanlar değil birçok coğrafyada problemler yaşanıyor. Birçok yerde insanlar zulme uğruyor, açlıktan ölüyorlar. Günlerce Gazze’de kaldım Gazze savaşı’nda o bölgedeydim. Dramın, dökük yaşamların nasıl olduğunu çok iyi biliyorum ama bu insanların dramının çok daha uç noktalarda olduğuna kanaat getirdim. Hiçbir şey yapamıyorsak en azından bu insanlar için dua etmeliyiz.’’
Arakan'a yardım göndermek isteyenler:
İHH İnsani Yardım Vakfı aracılığıyla; ARAKAN yazıp 3072’ye SMS gönderebilirler.
Kimse Yok Mu aracılığıyla; “Arakan” yazıp 5777`ye SMS gönderebilirler.
Diyanet Vakfı aracılığıyla; "Arakan" yazıp 5061'e SMS gönderebilirler.
Türk Kızılayı aracılığıyla; '2868'e boş mesaj atabilirler.
Yardımların hepsi SMS başına 5 TL'dir.
İHH derneği ile ve banka havalesi aracılığıyla yardımda bulunmak isteyenler;
Bağış yaparken
Bağışınızın açıklama bölümüne bağış amacını (Genel, Zekat, Kurban vs.) ve varsa cep telefonu numaranızı yazdırınız.
Örn;
"GENEL 05555555555 HASAN UZUN"
"ZEKAT 05555555555 HASAN UZUN"
Türkiye'nin her yerinden 160 54 51 numaralı posta çeki hesabına havale yaptırabilirsiniz.
Tüm banka şubelerinden kurumsal tahsilat ile havale masrafı olmadan bağış yapabilirsiniz.
Vakfımızın vergi muafiyeti bulunmaktadır.
FATİH ŞUBESİ: 488
HESAP HESAP NO IBAN
TL 2124994-5007 TR660001000488021249945007
USD 2124994-5008 TR390001000488021249945008
EURO 2124994-5012 TR280001000488021249945012
GBP 2124994-5020 TR060001000488021249945020
Swift Kodu : TCZBTR2A
Tüm Ziraat Bankası şubelerindeki bağış ekranı ile havale masrafı olmadan vakfımıza bağışta bulunabilirsiniz.
FATİH ŞUBESİ: 15
HESAP HESAP NO IBAN
TL 287839-000009 TR160020300000287839000009
USD 287839-000002 TR110020300000287839000002
EURO 287839-000010 TR860020300000287839000010
Swift Kodu :
Tüm Albaraka Türk şubelerindeki bağış ekranı ile havale masrafı olmadan vakfımıza bağışta bulunabilirsiniz.
FATİH ŞUBESİ: 4
HESAP HESAP NO IBAN
TL 327930-1 TR240020600004003279300001
USD 327930-101 TR400020600004003279300101
EURO 327930-102 TR130020600004003279300102
Swift Kodu :
Tüm Türkiye Finans şubelerindeki bağış ekranı ile havale masrafı olmadan vakfımıza bağışta bulunabilirsiniz.
FATİH ŞUBESİ: 5
HESAP HESAP NO IBAN
TL 999999-1 TR500020500000099999900001
USD 999999-101 TR660020500000099999900101
EURO 999999-102 TR390020500000099999900102
Swift Kodu :
Tüm Kuveyttürk şubelerindeki bağış ekranı ile havale masrafı olmadan vakfımıza bağışta bulunabilirsiniz.
FATİH ŞUBESİ: 099
HESAP HESAP NO IBAN
TL 00158007266577589 TR290001500158007266577589
USD 00158048000181360 TR910001500158048000181360
EURO 00158048000181361 TR640001500158048000181361
Swift Kodu :
Tüm Vakıf Bank şubelerindeki bağış ekranı ile havale masrafı olmadan vakfımıza bağışta bulunabilirsiniz.
HESAP HESAP NO
TL 1605451
Etiketler:
arakan,
bangladeş,
burma,
diyanet vakfı,
ihh,
katliam,
kimse yok mu derneği,
müslüman,
myanmar,
türk kızılayı,
vahşet,
yardım,
zulüm
10 Ağustos 2012 Cuma
Facebook kullanıcıları hakkında 17 gerçek (17 truths about the Facebook users)
Sosyal medya araçlarının kullanımı, farklı tipteki kullanıcıların davranışları ile birlikte farklı eğilimler kazanıyor. Bu durum en popüler sosyal medya sitelerinden biri olan Facebook için de geçerli.
Facebook bildiğiniz üzere ABD’deki en popüler sosyal medya sitesi. Kullanıcıların Facebook’u nasıl kullandığına daha yakından bakmak şaşırtıcı sonuçlara varılmasını sağlıyor.
Pew Research Center’ın İnternet ve Amerikan Hayat Projesi’nde görev alan araştırmacılar Facebook kullanıcıları ile bir telefon araştırması gerçekleştirdi ve aşağıdaki sonuçları kamuoyuyla paylaştı.
İşte o 17 bulgu:
Aktif Facebook kullancılarının yüzde 20 ila 30’u “güçlü kullanıcılar” olarak adlandırılıyor. Bu kullanıcılar arkadaşlık istemleri, etiketleme, ileti paylaşımı ve mesaj gönderimlerinin birçoğunu gerçekleştiriyor.
Kadınlar erkeklere oranla daha fazla durum güncellemesi gerçekleştiriyor.
Kullanıcılar “like” tuşunu kullanmaktan hoşlanıyor. “”Like” tuşuna basmak Facebook’ta yapılan en önemli etkinliği oluşturuyor.
Like tuşu ile beğenilmek, beğenmekten daha çok tercih ediliyor.
Ortalama olarak Facebook kullanıcıları gönderdiklerinden daha çok mesaj alıyor.
Kullanıcılar durumlarını güncellemekten çok arkadaşlarıyla ile ilgili yorum yapıyor.
Çok az kişi arkadaşının haber kaynağı (news feed) üyeliğini bırakıyor.
Facebook’ta sizden daha fazla arkadaşa sahip olan arkadaşlarınız muhtemelen listelerindeki bütün kişilerle tanışmıyor.
Facebook kullanıcıları ayda ortalama olarak 7 arkadaş ekliyor. Erkekler kadınlara nazaran arkadaşlık isteği göndermekte kadınlara göre daha aktifken, kadınlar arkadaşlık isteği kabul etmekte erkeklere göre daha aktif.
Facebook kullanıcıları arkadaşları vasıtasıyla ortalama olarak 150 bin kişiye erişme imkânına sahip.
Aktif Facebook kullanıcıları politik aktivizme katılmaya daha çok eğilimliler.
Facebook’taki grupların aktif üyeleri herhangi birini belirli bir aday için oy kullanmaya ikna etmeye daha çok eğilimli.
Neredeyse kimse “poke” (dürtme) tuşunu kullanmıyor.
Bir kullanıcı hesabında ne kadar fazla arkadaşa sahipse Facebook’ta o kadar aktif.
Facebook konusunda tecrübeli olan kullanıcıların bile Facebook’tan bıktığına dair bir göstergeye rastlanmadı.
Daha eğitimli kullanıcılar Facebook’ta daha çeşitli gruplara sahip.
Kullanıcılar arkadaşlarını fotoğraflarda etiketliyorsa, bu kişilerle muhtemelen yakın bağlara ve arkadaşlıklara sahip.
Kaynak:Ntvmsnbc
9 Ağustos 2012 Perşembe
Sanki Yedim Camii ( An interesting Mosque story)
Sanki Yedim Camii, Osmanlı döneminde 18. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilen küçük bir mahalle camiidir. İstanbul’un Fatih ilçesinde Zeyrek mahallesinin Kırbacı sokağında bulunmaktadır. Yapılış tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte çeşitli rivayetler günümüze ulaşmıştır.
Keçecizade Hayreddin Efendi adında dar gelirli bir esnaf (bir başka rivayete göre Adanalı Şakir Efendi’dir) “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur.” 1 âyetindeki müjdeyi duyunca bir cami yaptırma arzusu duyar. Nefsinin arzularını dinlemeyip para biriktirmeye başlar. Ne zaman ki canı bir şey istese: ‘Sanki yedim (var say ki yedin)!’ der ve parasını bir kenara koyar. 20 yıl sonra biriktirdiği paralar küçük bir cami yaptıracak miktara ulaşınca Kırbacı sokağındaki mütevazı camiyi yaptırır. Yaptırılan cami halk arasında ‘Sanki Yedim Camii’ olarak anılmaya başlar.
Mimarî özelliğe sahip olmamakla birlikte fevkani ve betonarme olarak yapılan mabedin bir büyük ve dört çeyrek kubbesi olup, kurşunla kaplıdır. Caminin arka kısmında mahfili olup, minaresi tek şerefeli ve betonarme olarak yapılmıştır. Cami, konumu itibariyle apartmanların arasına sıkışmış bir durumdadır. İç alanı 100 m2, dış kısmı ile birlikte 130 m2’dir. Yaklaşık 200 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir.
Cami Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce Fatih-Unkapanı civarında çıkan yangında ağır bir tahribata uğramıştır. 1959-1960 yıllarına kadar metruk halde kalan camii bir süre marangozhane olarak kullanılmıştır. Eski mimarî özelliğinden bugün eser kalmayan cami, mahalle sakinlerinin ve hayırseverlerin yardımlarıyla tekrar yaptırılmıştır. Çevresi ev ve apartmanlarla çevrilidir. Bediüzzaman Said Nursî, Sanki Yedim Mescidi’nden Sözler adlı eserinde şöyle bahsetmektedir:
“Lezâiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. “Sanki yedim”i düstur yapan Sankiyedim namındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.”
Sanki Yedim Camii bugün bir imam-hatip ve bir müezziniyle ibadete açıktır.
Kaynak: Yeni Asya
Keçecizade Hayreddin Efendi adında dar gelirli bir esnaf (bir başka rivayete göre Adanalı Şakir Efendi’dir) “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur.” 1 âyetindeki müjdeyi duyunca bir cami yaptırma arzusu duyar. Nefsinin arzularını dinlemeyip para biriktirmeye başlar. Ne zaman ki canı bir şey istese: ‘Sanki yedim (var say ki yedin)!’ der ve parasını bir kenara koyar. 20 yıl sonra biriktirdiği paralar küçük bir cami yaptıracak miktara ulaşınca Kırbacı sokağındaki mütevazı camiyi yaptırır. Yaptırılan cami halk arasında ‘Sanki Yedim Camii’ olarak anılmaya başlar.
Mimarî özelliğe sahip olmamakla birlikte fevkani ve betonarme olarak yapılan mabedin bir büyük ve dört çeyrek kubbesi olup, kurşunla kaplıdır. Caminin arka kısmında mahfili olup, minaresi tek şerefeli ve betonarme olarak yapılmıştır. Cami, konumu itibariyle apartmanların arasına sıkışmış bir durumdadır. İç alanı 100 m2, dış kısmı ile birlikte 130 m2’dir. Yaklaşık 200 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir.
Cami Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce Fatih-Unkapanı civarında çıkan yangında ağır bir tahribata uğramıştır. 1959-1960 yıllarına kadar metruk halde kalan camii bir süre marangozhane olarak kullanılmıştır. Eski mimarî özelliğinden bugün eser kalmayan cami, mahalle sakinlerinin ve hayırseverlerin yardımlarıyla tekrar yaptırılmıştır. Çevresi ev ve apartmanlarla çevrilidir. Bediüzzaman Said Nursî, Sanki Yedim Mescidi’nden Sözler adlı eserinde şöyle bahsetmektedir:
“Lezâiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. “Sanki yedim”i düstur yapan Sankiyedim namındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.”
Sanki Yedim Camii bugün bir imam-hatip ve bir müezziniyle ibadete açıktır.
Kaynak: Yeni Asya
8 Ağustos 2012 Çarşamba
Basında StajOkulu ve demeçlerimiz
Çalık Holding yöneticileri, öğrencilere deneyimlerini aktardı. Strateji Direktörü İrfan Başak,
"Öğrencilerin üniversite sonrası çalışma hayatına hazırlanmasına önem veriyoruz" dedi. Empatik.com'un 2001'de kurduğu ve bugün 290 gönüllü bilişim eğitmeniyle, bini aşkın öğrenciye staj imkânı sağlayan "Staj Okulu" bünyesindeki 60 öğrenci, Çalık Holding yöneticilerinden eğitim aldı. Türkiye'nin farklı üniversitelerinden öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen buluşmada, Çalık Holding'in bölüm yöneticileri öğrencilerle deneyimlerini paylaştı. Strateji Direktörü İrfan Başak, "Grubumuz, öğrencilerin üniversite sonrası çalışma hayatına hazırlanmalarına ve iş hayatındaki tercihlerini doğru yaparak bilinçli gençlik oluşturulmasına büyük önem veriyor" dedi. Kurumsal İletişim Müdürü Gaye Somuncu, yaptıkları çalışmada önceliğin topluma değer katmak olduğunu söyledi. Staj Okulu Koordinatörü Edanur Devrim ise Türkiye'de stajların ne yazık ki formaliteden ibaret olduğunu belirterek, "Türkiye'nin önde gelen gruplarından Çalık Holding'de gerçekleşen eğitimin öğrencilerimize katkıları büyük oldu" dedi. Öğrenciler de şunları söyledi:
İTÜ Matematik Mühendisliği Tuğba Fırat: Çalık Holding bünyesinde çalışanları, köklü ve kurumsallaşmış bir şirketi yakından tanıma fırsatı buldum. Bir gün bu yapıda çalışmak isterim.
Namık Kemal Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Ali Varlı: Büyük bir şirkette yönetim yapısını ve stratejilerinin nasıl olması gerektiğini görmek gerçekten güzel. Gelecekte Çalık Holding'te çalışmak isterim.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Ceren Türkay: İç dünyasını bilmediğimiz iş ortamları hakkında oldukça kapsamlı ve doyurucu bilgiler aldık.
Kaynak: Sabah gazetesi haberi
6 Ağustos 2012 Pazartesi
Dünya'dan Haberler (News from the World)
Egzoz kalbi çok fena vuruyor!
Uzun süredir bilinen hava kirliliği ile kalp hastalıkları arasındaki bağlantıya dair son araştırma İngiltere'de yapıldı. Araştırmaya göre, egzoz gazı kalp ritmini bozuyor.
Leeds Üniversitesi'nin araştırması trafikte yoğun olarak solunan, araçlardan çıkan egzoz gazının kalp ritmini bozduğunu gösteriyor. Egzozdaki karbonmonoksit gazı kandaki oksijen oranını azaltıyor ve sonu ölüme gidebilen aritmiye yol açıyor.
AKCİĞER KANSERİ, ASTIMI ARTTIRIYOR
Uzmanlar solunan havanın akciğerler üzerinden kan dolaşımına karıştığını, havadaki zehirli partiküllerin kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırarak kalp hastalığı riskinin yanı sıra akciğer kanseri, astım ve solunum enfeksiyonlarını artırdığına dikkat çekiyor.
Dünyada birçok kentte atmosferdeki kirliliğin sağlık için tehlikeli seviyelerde.Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 2 milyon kişi hava kirliğinin yol açtığı hastalıklar dolayısıyla hayatını kaybediyor.
Kaynak: İnternet Haber
Aşırı sıcakların nedeni iklimsel değişiklik!
ABD’li bilim adamı James Hansen aşırı sıcak geçen yazların nedeninin insanların yol açtığı iklimsel değişimler olduğunu belirtti.
Washington Post gazetesinde yazan NASA çalışanı Hansen, durumun 20 yıl önce yaptıkları tahminlerden çok daha kötü olduğunu belirtti.
NASA’nın uzay araştırmalarının yürütüldüğü Goddard Enstitüsü’nün direktörlüğünü yapan Hansen, 1988’de bugün için öngörülen olumsuz senaryodaki verilerin bugün çoktan üstüne çıkıldığını söyledi.
‘İtiraf etmeliyim ki, çok iyimsermişim’ diyen bilim adamı, ortalama sıcaklık artışının aşırı seviyelere bu kadar hızlı geleceğini önceden kestiremediğini yazdı.
Hansen ve beraber çalıştığı bilim insanlarına göre, dünyanın son 60 yılki sıcaklıklarının analizi, "sıcak yazların sıklığında şaşırtıcı bir artışa" işaret ediyor.
Avrupa'da 2003'te yaşanan kavurucu yaz, Rusya'yı 2010'da etkisi altına alan sıcak dalgası ve Oklaoma ile Texas'da yaşanan feci kuraklık da bu iklim değişikliğinin sonuçları.
Kaynak: Ve Teknoloji
NASA'nın robotu Mars'ta
Şimdiye kadar üretilen en gelişmiş robot araç, NASA tarafından Mars'a gönderildi.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından şimdiye kadar üretilmiş en zeki gezegenler arası gezginci robot olan Curiosity (Merak), Mars gezegenine indi.
Uzay aracı Curiosity, 12'den fazla kamerası, meteoroloji istasyonu, sondaj ile çevreyi "tadarak ve koklayarak" incelemesine olanak sağlayan araçlarıyla, Mars'ta hayata ilişkin kimyasal temel yapı taşlarını bulmaya çalışacak.
Radyoaktif plütonyumun parçalanması sonucu açığa çıkan sıcaklıkla işleyen, yaklaşık 900 kilogram ağırlığındaki Curiosity, son derece hassas olarak tasarlanmış ısı kalkanı ve gezegen yüzeyine inişini yavaşlatmak için kullanacağı sesten hızlı açılan paraşütü yardımıyla Kızıl Gezegen'e indi.
Curiosity, Mars ile Dünya arasında, 14 dakikayı bulan sinyal ulaşma farkı nedeniyle Earthlings adlı bilgisayar yazılım şirketince geliştirilen yarım milyon bilgisayar kodunu izleyerek Mars'a inişini, dünyadan hiçbir yardım almadan kendi başına gerçekleştirdi.
EN ZOR GÖREV
Curiosity'nin Kızıl Gezegen'e inişi, bilim adamlarına göre, gezegenlerin robotlar vasıtasıyla araştırılması tarihinde, NASA'nın en zor görevi oldu.
ABD'nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral üssünden 26 Kasım 2011'de fırlatılan Curiosity, daha önce gönderilen uzay araçlarının aksine, hava yastıklarıyla inmek için fazla ağır olduğundan özel bir frenleme mekanizmasıyla iniş yaptı. Araç, saatte 21 bin 243 kilometre olan hızını, fren yaparak saatte 2,74 kilometreye düşürdü.
570 milyon kilometrelik yol kateden robot, Mars'ın atmosferinin ilk tabakalarına girdikten sonra paraşütlerini açıp kapsülden ayrıldı.
SON DAKİKA HEYECANI
Curiosity'nin iniş yaptığı alanın güneyinde bu hafta içinde bir toz fırtınasının belirmesi, 2,5 milyar dolara mal olan projenin başındaki NASA ekibine bir an için soğuk terler döktürdü. Mars görevinde yardımcı proje bilim adamı ve Mars hava tahmincisi olarak görev yapan Aswin Vasavada'nın, fırtınanın ''söndüğünü'' ve tehdit oluşturmadığını belirtmesiyle ekip rahat nefes aldı. Vasavada, ''Mars bizimle çok iyi bir işbirliği içindeymiş gibi gözüküyor. İniş için iyi bir hava durumu bekliyoruz'' demişti.
Curiosity'nin inişiyle 2004 yılından beri gezegende görev yapan Opportunity ile birlikte Mars'ta araştırma görevi yapan uzay araçlarının sayısı 2'ye çıktı.
CURIOSITY MARS'TA HAYATIN İZLERİNİ ARAYACAK
Curiosity'nin Mars gezegenindeki araştırmalarına başlayacağı ilk yer, daha önce tabanında su olduğuna işaret eden mineral izlerine rastlanan, 5000 metre yükseklikte Sharp dağının üzerinde yükselen, 150 kilometre genişliğindeki dev Gale krateri.
Hayatın oluşması için gerekli üç unsur olan su, enerji ve karbondan, sadece karbona dair işaret bulamayan bilim adamları, Curiosity'nin ana görevlerinden birinin önce dev dağa ulaşmak, ardından da kayaları yontmak ve toprakta sondaj yaparak karbon izi aramak olacağını belirtiyor.
Mars üzerindeki gezisi sırasında radyasyon algılayıcılarını açacak olan Curiosity, böylece bilim adamlarına, Mars'ta görev yapacak astronotların karşılaşması muhtemel riskleri daha iyi anlamalarını sağlayacak veriler gönderecek.
Kaynak:Dünya Bülteni
Uzun süredir bilinen hava kirliliği ile kalp hastalıkları arasındaki bağlantıya dair son araştırma İngiltere'de yapıldı. Araştırmaya göre, egzoz gazı kalp ritmini bozuyor.
Leeds Üniversitesi'nin araştırması trafikte yoğun olarak solunan, araçlardan çıkan egzoz gazının kalp ritmini bozduğunu gösteriyor. Egzozdaki karbonmonoksit gazı kandaki oksijen oranını azaltıyor ve sonu ölüme gidebilen aritmiye yol açıyor.
AKCİĞER KANSERİ, ASTIMI ARTTIRIYOR
Uzmanlar solunan havanın akciğerler üzerinden kan dolaşımına karıştığını, havadaki zehirli partiküllerin kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırarak kalp hastalığı riskinin yanı sıra akciğer kanseri, astım ve solunum enfeksiyonlarını artırdığına dikkat çekiyor.
Dünyada birçok kentte atmosferdeki kirliliğin sağlık için tehlikeli seviyelerde.Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 2 milyon kişi hava kirliğinin yol açtığı hastalıklar dolayısıyla hayatını kaybediyor.
Kaynak: İnternet Haber
Aşırı sıcakların nedeni iklimsel değişiklik!
ABD’li bilim adamı James Hansen aşırı sıcak geçen yazların nedeninin insanların yol açtığı iklimsel değişimler olduğunu belirtti.
Washington Post gazetesinde yazan NASA çalışanı Hansen, durumun 20 yıl önce yaptıkları tahminlerden çok daha kötü olduğunu belirtti.
NASA’nın uzay araştırmalarının yürütüldüğü Goddard Enstitüsü’nün direktörlüğünü yapan Hansen, 1988’de bugün için öngörülen olumsuz senaryodaki verilerin bugün çoktan üstüne çıkıldığını söyledi.
‘İtiraf etmeliyim ki, çok iyimsermişim’ diyen bilim adamı, ortalama sıcaklık artışının aşırı seviyelere bu kadar hızlı geleceğini önceden kestiremediğini yazdı.
Hansen ve beraber çalıştığı bilim insanlarına göre, dünyanın son 60 yılki sıcaklıklarının analizi, "sıcak yazların sıklığında şaşırtıcı bir artışa" işaret ediyor.
Avrupa'da 2003'te yaşanan kavurucu yaz, Rusya'yı 2010'da etkisi altına alan sıcak dalgası ve Oklaoma ile Texas'da yaşanan feci kuraklık da bu iklim değişikliğinin sonuçları.
Kaynak: Ve Teknoloji
NASA'nın robotu Mars'ta
Şimdiye kadar üretilen en gelişmiş robot araç, NASA tarafından Mars'a gönderildi.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından şimdiye kadar üretilmiş en zeki gezegenler arası gezginci robot olan Curiosity (Merak), Mars gezegenine indi.
Uzay aracı Curiosity, 12'den fazla kamerası, meteoroloji istasyonu, sondaj ile çevreyi "tadarak ve koklayarak" incelemesine olanak sağlayan araçlarıyla, Mars'ta hayata ilişkin kimyasal temel yapı taşlarını bulmaya çalışacak.
Radyoaktif plütonyumun parçalanması sonucu açığa çıkan sıcaklıkla işleyen, yaklaşık 900 kilogram ağırlığındaki Curiosity, son derece hassas olarak tasarlanmış ısı kalkanı ve gezegen yüzeyine inişini yavaşlatmak için kullanacağı sesten hızlı açılan paraşütü yardımıyla Kızıl Gezegen'e indi.
Curiosity, Mars ile Dünya arasında, 14 dakikayı bulan sinyal ulaşma farkı nedeniyle Earthlings adlı bilgisayar yazılım şirketince geliştirilen yarım milyon bilgisayar kodunu izleyerek Mars'a inişini, dünyadan hiçbir yardım almadan kendi başına gerçekleştirdi.
EN ZOR GÖREV
Curiosity'nin Kızıl Gezegen'e inişi, bilim adamlarına göre, gezegenlerin robotlar vasıtasıyla araştırılması tarihinde, NASA'nın en zor görevi oldu.
ABD'nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral üssünden 26 Kasım 2011'de fırlatılan Curiosity, daha önce gönderilen uzay araçlarının aksine, hava yastıklarıyla inmek için fazla ağır olduğundan özel bir frenleme mekanizmasıyla iniş yaptı. Araç, saatte 21 bin 243 kilometre olan hızını, fren yaparak saatte 2,74 kilometreye düşürdü.
570 milyon kilometrelik yol kateden robot, Mars'ın atmosferinin ilk tabakalarına girdikten sonra paraşütlerini açıp kapsülden ayrıldı.
SON DAKİKA HEYECANI
Curiosity'nin iniş yaptığı alanın güneyinde bu hafta içinde bir toz fırtınasının belirmesi, 2,5 milyar dolara mal olan projenin başındaki NASA ekibine bir an için soğuk terler döktürdü. Mars görevinde yardımcı proje bilim adamı ve Mars hava tahmincisi olarak görev yapan Aswin Vasavada'nın, fırtınanın ''söndüğünü'' ve tehdit oluşturmadığını belirtmesiyle ekip rahat nefes aldı. Vasavada, ''Mars bizimle çok iyi bir işbirliği içindeymiş gibi gözüküyor. İniş için iyi bir hava durumu bekliyoruz'' demişti.
Curiosity'nin inişiyle 2004 yılından beri gezegende görev yapan Opportunity ile birlikte Mars'ta araştırma görevi yapan uzay araçlarının sayısı 2'ye çıktı.
CURIOSITY MARS'TA HAYATIN İZLERİNİ ARAYACAK
Curiosity'nin Mars gezegenindeki araştırmalarına başlayacağı ilk yer, daha önce tabanında su olduğuna işaret eden mineral izlerine rastlanan, 5000 metre yükseklikte Sharp dağının üzerinde yükselen, 150 kilometre genişliğindeki dev Gale krateri.
Hayatın oluşması için gerekli üç unsur olan su, enerji ve karbondan, sadece karbona dair işaret bulamayan bilim adamları, Curiosity'nin ana görevlerinden birinin önce dev dağa ulaşmak, ardından da kayaları yontmak ve toprakta sondaj yaparak karbon izi aramak olacağını belirtiyor.
Mars üzerindeki gezisi sırasında radyasyon algılayıcılarını açacak olan Curiosity, böylece bilim adamlarına, Mars'ta görev yapacak astronotların karşılaşması muhtemel riskleri daha iyi anlamalarını sağlayacak veriler gönderecek.
Kaynak:Dünya Bülteni
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)